Güç Tanrısı Kimdir? Toplumsal Cinsiyet, Çeşitlilik ve Sosyal Adalet Açısından İnceleme
İstanbul’un sokaklarında yürürken, her gün bir şekilde gücün kimde olduğunu gözlemliyorum. Kimseyi tanımadan, bazen birisinin yürüyüşünden, bazen bir otobüsün içinde oturanların davranışlarından, bazen de bir sohbetin tonundan “güç”ün kimde olduğunu anlamak zor olmuyor. Ama güç dediğimizde, pek çok farklı şeyin devreye girdiğini de unutmamalıyız. Güç tanrısı kimdir? Bu soruyu toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet perspektifinden incelediğimizde, cevabın sandığımız kadar tek bir yerden gelmediğini görebiliyoruz.
Gücün Geleneksel Anlayışı: Kim Hakim?
Güç, genellikle tarihsel olarak toplumlarda hâkimiyeti elinde tutan, kararlar veren kişilerle ilişkilendirilmiştir. Bu, çoğunlukla erkek figürleri, beyaz ırkı ya da belirli toplumsal sınıfları içeriyordu. Türkiye’de de bu yapının izleri hala sürmekte. Sokakta, otobüslerde, işyerlerinde karşımıza çıkan toplumsal normlar, bu geleneksel güç yapılarının ne kadar derinleştiğini gösteriyor.
Mesela, bir işyerinde erkek yöneticilerin karar verme süreçlerinde daha fazla yer alması veya sokakta kadına yönelik tacizin hala yaygın olması, gücün tekelleşmiş olduğu bir gerçeği gözler önüne seriyor. Toplumsal cinsiyet açısından baktığınızda, erkeklerin güç pozisyonlarını nasıl elde ettikleri ve korudukları, çok uzun yıllardır devam eden bir yapının sonucu. Yani güç tanrısı kimdir sorusunun cevabı, bir anlamda toplumsal cinsiyetle de şekillendirilen bir figüre işaret ediyor: Erkek, beyaz, orta yaşlı ve yönetici.
Toplumsal Cinsiyet ve Güç: Kadınlar ve Diğer Marjinalleşmiş Gruplar
Peki, ya kadınlar? Toplumsal cinsiyet rollerinin gücü her alanda hissettirdiğini söylesek, eksik bir şeyler söyleriz. Kadınların gücü, hep ezilmiş ve baskılanmış bir şekilde yansıtılmıştır. Kadın, gücü elde etmek istediğinde, bu, genellikle daha fazla mücadele gerektiren bir yol olmuştur. Kadınların çalışma hayatındaki temsili, liderlik pozisyonlarındaki sayılarının azlığı ve daha pek çok konu, bunun en belirgin örnekleridir.
Bir gün metroda yaşadığım bir durumu hatırlıyorum. Kadın bir yolcu, bir adamın ona sürekli yer vermemesi nedeniyle sesini yükseltip itiraz etti. O an, kadının ne kadar haklı olduğunu herkes anlamıştı. Ama ortada bir “güç” vardı: Kadının sesinin duyulması, ona haklı olduğu için bir adım geri atılması gerekiyordu. Bu, gücün genellikle “görünmeyen” tarafıdır. Yani, bu türden durumlarda, gücün kadınlar gibi marjinalleşmiş gruplara verilip verilmediği, toplumsal cinsiyetle nasıl ilişkilendirildiği çok önemli.
Çeşitlilik: Farklı Kimliklerin Gücü
Sadece cinsiyet değil, etnik kimlikler de gücü tanımlar. İstanbul’da, Beyoğlu’nda bir kafede arkadaşlarımla sohbet ederken bir göçmen işçi ile tanıştık. Onun yaşadığı zorlukları ve göçmen kimliği üzerinden güç ilişkilerini konuşurken fark ettim ki, aslında o, gücünü dayanışma, birlikte hareket etme ve kararlılıkla inşa ediyor. Ama çevresindeki toplumsal yapının ona atfettiği güç, genellikle çok az.
Bu da gösteriyor ki, güç, sadece maddi ya da pozitif anlamda biriktirilen bir şey değil, aynı zamanda sosyal aidiyet, kimlik ve toplumsal yapı tarafından da şekillendirilir. Çeşitli etnik gruplar ve kimlikler için gücü tanımlamak, geleneksel anlayışlardan daha karmaşık bir hale gelir. Bir göçmenin veya LGBTİ+ bireylerin karşılaştığı zorluklar, gücün çok daha farklı bir yönünü ortaya koyar. Bir LGBTİ+ birey için hayat, bazen kimliklerini gizleyerek toplumda “güç” kazanmak anlamına gelebilir. Oysa ki bu “güç”, kendi kimliklerini baskı altına almakla değil, bir toplulukla dayanışarak ve kendini ifade ederek kazanılabilir.
Sosyal Adalet ve Güç: Adaletin Dağılımı
Güç, tabii ki sadece toplumsal yapıyı değil, aynı zamanda sosyal adalet anlayışını da etkiler. Toplumsal adalet perspektifinden baktığınızda, gücün kimde olduğunu sorgulamak çok daha anlamlı hale gelir. Eğer gücü sadece belirli gruplar elinde tutuyorsa ve diğer gruplara bu gücün erişimi engelleniyorsa, bu adaletsizliktir. Örneğin, İstanbul’un Kadıköy ilçesinde, sosyal yardımlaşma için çalışan bir grup gönüllüyle birlikte bir etkinlik düzenledik. Burada, daha az imkanlara sahip insanların kendi güçlerini ve dayanışma ağlarını nasıl inşa ettiklerini görmek oldukça etkileyiciydi. Bu, sosyal adaletin gücüydü. Yani, gücün yalnızca büyük şirketler, liderler ya da hükümetlerle sınırlandığını düşünmek yanlış olur. Aslında, gücü elinde tutan birçok grup var ve her birinin farklı bir “güç tanrısı” anlayışı var.
Sonuç: Güç Tanrısı Kimdir?
Güç tanrısı kimdir sorusunun cevabı, aslında bu soruyu sormak kadar karmaşıktır. Güç, toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adaletin kesişim noktasında şekillenir. Geleneksel olarak, güç beyaz erkeklerin elinde toplanmış olabilir, ancak bunun ötesinde, farklı kimliklerin ve grupların da kendi güçlerini bulma mücadelesi devam ediyor. Güç, sadece şiddet, zenginlik veya yüksek statü ile ilgili bir kavram değildir. Güç, aynı zamanda toplumsal normları sorgulamak, marjinalleri desteklemek ve adaletin sağlanması adına yapılacak her türlü eylemdedir.
Yani, “güç tanrısı kimdir?” sorusunun cevabı: Hepimiziz.